Okumayan araştırmayan toplum her zaman köle konumunda olur. Gerçeklere değil, masallara, hikâyelere inanır. İnandırılmış şeyin kölesi olmak ile birlikte, inandırılmış şeyin uğruna akıl ve bilime karşı savaşır. En kötüsü kendi özgürlüklerine karşı savaşır. Cehalet ve Yoksulluk onların özgürlüğü olur.
Tarih bunun örneği ile doludur. Bizler ne yazık ki, tarihi olaylardan ders çıkartan bir toplum olamadık, sadece cehaletimizi daha da güçlendirmek için kulaktan kulağa aktarılan süre gelen olumsuz olaylar ile şekillendirildik. İnancımız, kültürümüz, düşüncelerimiz atadan kabul edilmiş kalıplaşmış yaşayış tarzı ile vücut bulmuş.
Böyle bir toplumda söz pahalı insan canı ucuz olur. Mürekkep akmaz kan akar. Güce dayalı inançlar ve düşünceler şekillenir. Kendilerini tabakalara sığdırarak yaşamaya maruz bırakır. Birilerini soylu birilerini kutsal kılarak ve belli bir makam ve mekânda yaşamayı tercih eder. Değişime şiddetle kapalıdır. Bizim toplumlarda bu tür faaliyetler baş gösterdikçe bizler sadece kulaktan dolma şeylerle hareket ederiz.
Peki, böyle bir toplumda bunu değiştirmek için hiç mi aydın, düşünür ortaya çıkmadı? Elbette çıkmış sözün başında dediğim gibi, köleliği kabul eden toplumlar özgürlüğüne karşı savaşır. Ortaçağ Avrupa'sında kilise dünya düz derken, Galileo dünya yuvarlaktır dediği için canından oldu. Çoğunluğun desteklemediği bir gerçek cehaletin enkazında kaldı. Çağlar değişse de, mekânlar coğrafyalar farklı olsa da cehalet her yerde aynı, cehalete karşı beslenen duygularda aynı.
Birileri bu toplumda kendilerini efendi göstermek için aydınlarımızı güce zorlamaya çalışıyor. Bizler okuyarak araştırarak entelektüel bir gençlik olup kalemimiz ile onları hayal kırıklığına uğratmalıyız. Bizler kulaktan dolma bilgilerle değil kapı gibi belgelerle, bilgilerle köleliğe direneceğiz. Cehalet bir toplumun kaderi değildir, her toplum kendi kaderini belirlemekle birlikte bizlerde cehalete dur diyeceğiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: