Kim suçlu?

Geçmişten günümüze kadar gelen süreçte eğitim sistemimiz durmadan değişti. Sınavlar birkaç aşamaya bölündü, tekrar birleştirildi, ilkokul-ortaokul-lise yılları bile değişti. 

O sistem tutmadı, başka sistem, bu da tutmadı önceki sisteme geçildi. Eğitim sistemimiz bir türlü sabit durmadı, hep bir döngü içerisinde oldu. 

Her zaman değişen eğitim sistemimizde bir türlü taşlar yerinde oturmadı. Çünkü okula başlayan bir öğrencinin nasıl başarı elde edebileceğinden çok sisteme uyması gerektiği öngörüldü. Çocuğun psikolojisinden çok dışarıdan görünüme önem verildi. Yıllarca başörtülü öğrenciler sorun edildi, bu konu ile uğraşıldı. 

Dershaneler kapatıldı, özel okullara dönüştü; okul sayısı çoğaldı ama bir türlü iyi bir başarı yakalanmadı. Kime sorulduysa herkes şikayetçi oldu bu sistemden... 

Çocuğun kendi yeteneğinden çok belli başlı alanlar örnek gösterildi, çocuklar bu alanlara doğru zorlandı. Sayısal derslerde başarılı olamayan öğrenciler ısrarla bu derslere doğru yönlendirildi, bu dersler toplum için kabus oldu. 

Anlayarak okuma yerine çok okuma tavsiye edildi. Bunun sonucunda öğrenci, okulda 7-8 dersten sonra etüt merkezine gönderildi, sabahtan akşama kadar ders çalışması önerildi. Yani itfaiye hortumu ile bardağa su doldurulmaya çalışıldı. Ancak su taştı ama bardak bir türlü dolmadı. 

Eğitim sistemimiz de aynen bunun gibi. Çocuğun hafızasına sadece bilgi yüklenilmeye çalışılıyor. Bilgi yüklenildiği gibi hemen unutuluyor. Çünkü bu bilgilerin altı hep boş kalıyor. Böyle bir durumda ne kadar okul yapılırsa yapılsın, dört duvarla çevrili üstü kapalı boş bir eve benziyor.

Eğitimin ne kadar başarısız olduğunu işsiz üniversite mezunları verilerinden de anlıyoruz. Türkiye'de 850 civarında işsiz üniversite mezunu bulunuyor. Peki şimdi bu durumda kim suçlu öğrenci mi; öğretmen mi yoksa bu sistemi sürekli değiştirenler mi?