Kaderimizde ne varsa onu mu görüyoruz?
Yaşadıklarımız takdir-i ilahi mi?
Koronavirüs geldi, ekonomik kriz geldi, deprem geldi, şap hastalığı geldi, sel geldi.
Başımıza daha ne gelecek bilmiyoruz.
Her gelen hayatımızda derin yaralar, izler bıraktı.
Bazılarını hayattan kopardı, canı gitti. Bazılarının malını mülkünü silip süpürdü.
Her biri başlı başına bir felaket olan yaşadıklarımız yeni hadiseler gibi görünse de aslında hiçbiri yeni değil. Hepsi geçmişte yaşanmış olaylar.
Geçmişte de salgın hastalıklar, ekonomik krizler, depremler, seller, yangınlar, kıtlıklar yaşanmış, yaşanan acıların açtığı yaralar belki yüzyıllar sonrasında bile kapanmamıştır.
Yaşanan son sel baskınına baktığımız zaman Urfa’nın zaman zaman bu hadise ile karşı karşıya kaldığını görmek mümkün. Şehri ikiye yaran koca bir yapay dere olan Karakoyun deresi, Haliliye ve Eyyübiye ilçelerini birbirinden ayıran sınırdır. Bu dere, bundan 1500 yıl kadar önce insan eliyle kazılmış ve şehirde yaşanan su baskınlarının önüne geçilmiştir.
Aradan 1500 yıl geçtikten sonra memleketin idarecileri bu derenin üzerine iş merkezi, pasajlar, koca binalar yapmış. Derenin orasını burasını daraltmış, önüne engeller koymuş. Aynı durum diğer dereler için de geçerli. Suyun akacağı yolun önünü tıkarsanız su akacak yeri bulur, işte bu da sel felaketi denen faciaya yol açar.
Zemini sağlam olmayan alanlara, dere yataklarına bina inşa etmenin ne büyük acılara neden olduğunu kısa süre içerisinde gördük.
Salgın hastalıkların, ekonomik krizlerin, depremin, sel baskınlarının nasıl sorunlara yol açtığını acı acı tecrübe ettik ancak bu risklere karşı alacağımız, alabileceğimiz tedbirleri hayata geçirmede bariz şekilde sınıfta kaldık.
Salgın hastalık olunca karantina, ekonomik kriz olunca tasarruf, deprem olunca çadır, sel olunca can kurtarma derdine düştük. Varımızı yoğumuzu, tüm imkânlarımızı hayat kurtarmak için seferber ettik.
Ne yazık ki hiçbir soruna karşı köklü bir çözüm üretmedik. Çözüm üreten bilim adamlarının, fikir insanlarının görüşlerini, uyarılarını bir tarafa bıraktık.
Sonuç?
Yaşadığımız son sel baskınıyla Şanlıurfa’nın dere yataklarında olan tüm mahalleleri sular, çamurlar altında kaldı. Dere yataklarından oldukça uzakta olan mahalleler bile, derelerin normal çalışması engellendiği için sele teslim oldu. On altı insanımız göz göre göre hayattan koptu.
Hani planlamamız?
Hani B planlarımız?
Deprem günü arama kurtarma ekipleri bile kendi canlarının, ailelerinin derdine düştüğü için tüm bölge büyük bir kaos yaşadı.
Urfa’da dünden beri içme suyu yok.
Şehre su sağlamanın da bir B planı yok ne yazık ki.
Önümüz Ramazan ayı.
Şap karantinası nedeniyle hayvan pazarı kapalı, şehirler arası hayvan ticareti yasak. Kasaplarda et fiyatları 300 TL’yi aşmış.
Var mı bir çözüm, o da yok.
En iyisi kaderimizi yaşamak…
Yorumlar
Kalan Karakter: