İnsanın yaratılışında ilahi değişim (8)
"Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu (Hz. Âdem`in nesli olan) insanı sarp ve metin bir karargâhta (rahimde) bir nutfe (zigot) yaptık. Sonra o nutfeyi alaka/kanpıhtısı (yapışan şey) hâline getirdik, derken o alakayı mudga (bir çiğnem et) yaptık, o bir çiğnem eti kemik(lere) çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla inşa ettik (can verdik, konuşma verdik)..." (Mü`minun, 23/12-14).
Tahkiki iman ile aklın rehberliğinde dikkatle ve hikmetle bakıldığında görüldüğü gibi, insanoğlunun ilk yaratılıştan başlayarak geçirdiği tüm safhalardaki değişim, gelişim ve dönüşümler nazara verilmektedir. Bunlardan kendi yaratılış devrelerimizi anlamaya çalışmak, aynı zamanda ilk insanın yaratılışını anlamaya da ışık tutacaktır.
Cenabı Allah’(cc)ın Mü`minun, Suresi 12. ve 14. ayetlerinde biz kullarına açıkladığı yaratılış konularına, Yüce Peygamberimiz (sav) şu hadis-i şerifte de işaret etmektedir:
"Her birinizin yaratılışı ana rahminde nutfe olarak 40 gün derlenip toparlanır. Sonra aynen öyle (40 gün daha) alaka (yapışan şey) olur. Sonra yine öyle (bir 40 gün daha) mudga (et parçası) hâlinde kalır. Ondan sonra melek gönderilir. Ona ruh üfler..."(Mehmet Sofuoğlu, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, VIII, 114).
“Bu hadiste, zigot, morula ve blastula safhaları, derlenip toparlanma devresi (nutfe) olarak ifade edilmiştir. Bugün embriyoloji ilminin tespiti de yukarıda bahsedilen gelişim devrelerine paralellik gösterir. Yumurtalık kanalında döllenen yumurta, ana rahmine doğru inmeye başlar. Daha inerken bile bölünmektedir. Ana rahmine gelen yumurta, plasenta (eten=eş) oluşunca mukoza ve kasları içine iyice yapışarak gömülür. Bir başka ifade ile tohum gibi ekilir. Bu safha, ayet ve hadislerde "alaka"(*) (yapışan şey) kelimesiyle ifade edilir.” Prof.Dr. Âdem Tatlı https://sorularlaislamiyet.com/
En çok dikkatimizi çeken noktalardan biri embriyo, çıplak bir gözle görülmeye başladığı andan itibaren, küçük bir et kütlesi (mudga) hâlindedir. Yaratanın hikmetle yerleştirdiği yerde değişir, gelişir, dönüşür ve safha safha merhalelerle insan şeklini almaya başlar.
Yapılan tüm bilimsel araştırmalar ve ilmi çalışmalar, insanın yaratılışı hakkında Kur`an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin ortaya koyduğu apaçık ilmi hükümlerden ancak bir kısmına ulaşılarak tespit edilebilmiştir. Mesela; başta insan olmak üzere diğer varlıklardaki his, duygu ve düşünceler bu maddi biyolojik gelişmenin hangi safhalarında vücutta/olması gereken yerde yerini almaktadır? Bunca teknolojik icat ve imkân ve bunca derinlemesine deneysel araştırmalara rağmen, günümüzde ilim/bilim buna henüz tatmin edici pozitif bir cevap bulamamıştır. Peygamberimiz (sav) ise, 120 günlük değişim, gelişim ve dönüşüm safhalarından sonra ruhun geldiğini bildirmekle, insan vücudunu süsleyen duyguların göreve başladığı zamana işaret etmiştir.
Kur’an’ı Kerimde ayeti kerimede geçen “bir nutfe” Zigot teşekkülünden itibaren 120 günlük süre zarfında cenin sadece gelişim kanununa tabidir. Yani, bu devrede hücreler (İlahi olan fıtri kanunun mitoz hücre büyümesiyle) bölünür ve farklılaşır. Aslında aynı ilahi kanun aynı büyüme kanunu, bütün bitkisel ve hayvansal varlıkların embriyolarında da devam eder. İnsan açısından başka bir tarz ifade ile cenin, 120 gün sonra biyolojik ve hususi bir kimlik ve kişilik kazanarak Vehdaniyet yönüyle aynı, Ehadiyet yönüyle Hz. Âdem’den kıyamete kadar gelecek olan tüm Âdemoğulları/insanlardan farklı bir insan olma yüceliğine ve mertebesine yükselir. Nitekim bu duruma Kur’an’ı Kerimde; "... Sonra onu bambaşka bir yaratık (insan olarak inşa) yaptık..." (Mü`minun, 23/14) şeklindeki apaçık beyanı ile ortaya koymaktadı.
Kur’an’ı Kerimde İlk insan ve İlk Peygamber Hz. Âdem (as)`in topraktan yaratıldığını beyan eden pek çok ayeti kerime vardır.
"Allah sizi (Hz. Âdem`i) bir topraktan, sonra bir meniden (Hz. Âdem`in neslini) yarattı." (Fatır, 35/11).
Birçok ayet-i kerimelerde de insanın topraktan yaratıldığı belirtilir: Bunlardan bazılarını zikretmekte fayda mülahaza etmekteyim.
1- “Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.” Âli- İmran, 3/59
2- “Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” Kehf, 18/37
1- “Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir. Hac, 22/5
2- “Allah, sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a kolaydır.” Fatır, 35/11
3- “O, sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra “alaka”dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar.” Mü'min, 40/67
4- “Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.” Rum, 30/20.
Şüphesiz ki ilk insanın yaratılışında da günümüzdeki yaratılış gibi çeşitli devreler yer alır:
"O`dur ki her şeyin yaratılışını güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı." (Secde, 32/7).
Şu ayette de bu çamurun mahiyetinden bahsedilir:
"Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık..."(Hicr, 15/26).
Bu Ayet-i Kerimelerden yaratılışın; toprakla başladığını ve daha sonra ilahi yaradılış kanunu olan icat, inşa ve ihya noktasında bunun çamur halinde şekillendirilerek vücuda getirildiğini anlamak mümkün. Bu yüce Yaradan tarafından tüm isim ve sıfatlarının faaliyet alanlarının tecelliyatıyla yoğrulmuş ve mayalandırılmış olan çamur da süzülerek eşrefi mahlûkat olma özelliğini taşıyacak olan çamur özü denilen insan mayası hâsıl olmuştur.
"Andolsun ki biz insanı çamurdan süzülmüş bir hülasadan (özden) yarattık."(Mü`minun, 23/12).
Ve yine kâinatın Mutasarrıfı olan Malik ül-Mülk olan Yüce Rabbimiz(cc) daha sonra balçık halini alan bu çamurun özünü zamanla değiştirdiğini ifade eder.
İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.” dedi (Hicr, 15/33).
Bazı müfessirler "insanı bir nutfeden yarattık" hükmünün, Hz. Âdem (as) için de geçerli olabileceğini ileri sürerler. Onlara göre Cenabı Hak bu balçıktan nutfe’yı yaratmış ve bundan insan yaratılmıştır. (Elmalılı, V/3058).
Günümüzde biyolojik ilmin ulaşabildiği noktada bu safhaya kadar olan gelişmeler, ceninin ilk dört aylık (120 günlük) vaziyetine uygunluk göstermektedir. Mesela; midedeki besinlerden spermanın süzülerek çıkarıldığı gibi, aynı minval özere çamurdan da süzerek çamur özü (sülale) hasıl edilmiştir. Bir müddet bu halde mayalanmaya bırakılan çamur özü, balçık şeklini (hamein mesnun: in¬san tohumu olan nutfe demektir. ) Gerçekten, nutfe her anlamıyla mesnun, yani hem başkalaşan hem de bir kanun gereği şekillen¬miş bir balçık halini almış ve daha sonra katı hale (salsal) sokulmuştur. Bu devreden sonra kuruyan bu balçığa insan şekli verildiğini anlıyoruz.”
"... sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: 'Âdem`e secde edin.' dedik..." (Â'raf, 7/11).
Yüce Rabbimiz(cc) Nuh suresinde, ilk insan ve insan neslinin merhale merhale yaratılışına da işaret etmiş:
"Hâlbuki O, sizi çeşitli merhaleler hâlinde yarattı." (Nuh, 71/14).
Biyolojik evreler açısından ilk insanın bu devreye kadar diğer varlıklar olan bitki ve hayvanlarda da görülen değişim, gelişme ve farklılaşma kanunlarına tabi olduğu söylenebilir. Artık bundan sonrası için ise ceninde olduğu gibi, yeni bir yaratılış devresi ve dönemi başlayacaktır. Yani, ruh ile birlikte bir kısım hususlar; akıl, zekâ, his, duygu ve düşünceler bedene gelecektir. Çünkü, halk ve icatta, inşa ve iskanda tabiri caizle insanın terkip, tertip ve tesviyesi tamamlanmış olacak.
"..sonra onu bambaşka bir yaratık (insan) yaptık..."(Mü`minun, 23/14).
"Onun (şeklini) düzeltip ona ruhumdan üflediğim zaman, kendisi için derhal (bana) secdeye kapanın."(Sa`d, 38/72).
İşte şu ayet-i kerimede de yaratılışın bütün devir ve dönemlerine işaret edilir:
"Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmek hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz, şu muhakkaktır ki biz sizi(aslınızı) topraktan, sonra (onun neslini) insan suyundan (spermadan) sonra alaka (yapışan şey)`dan daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık (ve bunları) size (kudretimizin kemalini) apaçık gösterelim diye (yaptık) sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz."(Hac, 22/5).
Yaklaşık 1500 yıl önce Rabbimiz(cc) tarafından gönderilen bu ayetler ve bilhassa bu son ayet-i kerimenin son bölümündeki hükümler, yani yaratılışta tabi olunan kurallar ve kanunların, günümüzde de aynen geçerliliğini koruyarak devam ettirdiğini bildirmekte ve göstermektedir. Tabii olarak bu durum bize, ayetin başında zikredilen topraktan yaratılmanın vuku bulduğunu ifade eder. Cenab-ı Hak, bütün bu anlattığı hükümleriyle dilediğini dilediği şekilde hiç bir yardımcı ve danışmana ihtiyaç duymadan yaratacağını, hâkimiyetini ve muktedir olma güç ve kuvvetini akıl ve şuur sahiplerine göstermiştir.
Aslında yapılan tahlillerde insan vücudundaki elementlerin büyük bir kısmı topraktaki oran ile orantılı olarak mevcuttur. Özellikle ehlince biliniyor ki balçık ve yapışkan çamurda karbon (C—4) ve (N—3) molekülleri eksi değerlidir. Bu haliyle topraktaki oksijen, fosfor ve hidrojenle biyolojik, fizyolojik ve kimyasal… olarak kolaylıkla birleşerek insan vücudunun teşkilenmesinde önemli bir yer almaktadır. Ama bütün bunlar, sonsuz bir kudret, nihayetsiz bir ilim, ebedi ve ezeli bir Rabbani Malikiyet olmadan nasıl safhadan safhaya, şekilden şekle girerek böyle mükemmel bir yaradılış ve mevcudiyet olabilecek ki?
Teleskop, mikroskop… ve laboratuar ortamında araştırma ve tahliller yapılmadan bir çok şeye salt gözle bakılınca hakikatin nice perdelendiğini görürüz. "Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür." (Bediüzzaman Siîd-é Kûrdî: Mektubat; Hakikat Çekirdekleri)
Her şeyi, kendi gözleri ve akıl ölçüleriyle değerlendirmeye çalışanlar. Dış görünümlü haliyle toprak veya çamur haline bakanlar bir de kendisine bakınca, arada hiç benzerlik bulamayınca bütün bunlara inanmayabilir. Şahsi ilim, icac ve kudretini temel aldığında bu topraktan seramik, çömlek-tabak, küp ve tuğlalar yapılabilir sanır. Oysa Allah’ın isim ve sıfatlarının sayısınca ve her birinin sonsuz faaliyet alanlarının neler olduğunu maalesef bilmez. Şüphesz ki Allah(cc) dilerse topraksız, sebepsiz, sülalesizde bir emri “kun-feyekun” ile istediğini yaratabilir ve yarattıkları çok eserleri vardır.
Hakikaten ilmi noktadan bakılınca insanın tek hücreden yaratılması, topraktan, çamurdan yaratılmasından daha kolay değildir. Çıplak gözle görülemeyecek kadar en karanlık bir yerde, iki ayrı nesneden birleşen küçücük bir hücreden, dokuz ayda şuur ve akıl sahibi bir insan arınarak/arıtılarak çok mükemmel manada oluşuyor. Şimdiki bilimsel teknolojik araç ve edevatla Zigotun bebek hâline gelinceye kadar geçirdiği değişiklikleri sürekli olarak takip etmek mümkün. Ama, uzuvların oluşmasında, atar damar, toplar damar ve kılcal damarların oluşum ve ayrışmasında, ve diğer et ile kemik açısında hadisenin izahını nasıl yapacağız? Hangi ilim ve kudret sahibi kalbi vücudun milimetrik konumlandırılmasıyla bu kadar muazzam ve mükemmel tanzim edebilir? Baştan gözü, ağızdan dişi çıkarabilir? Daracık noktada hava, su ve yemek borusunda karıştırmadan ayrıştırmayı yaparak her şeyi olması gereken yere gönderebilir? Bilhassa beyin ve vücudun diğer uzuvlarının insan akıl ve havsalasının alamayacağı ölçüde mu’cizevari bir biçimde nasıl çalıştırılıyor. Hem de, İlk İnsan Hz. Âdem (as)`den beri bütün insanlarda yasalarını değiştirmeden aynı kanunlarla hükmünü nasıl ve ne şekilde aralıksız ve eskizsiz kim icra ediyor?
Akıl ve şuur sahibi her bir bireyin şunu itiraf etmesi gerekir ki, insanınönce topraktan ve sonra embriyodan yaratılışı gerçekten en büyük bir ilahi mucizedir. İster ilk insa, Hz. Âdem olsun, isterse günümüze değin yaratılan tüm âdemoğulları/insanlar olsun, bu hüküm kıyamete kadar hepsi için geçerlidir.
Kainatta cari olan ve insanın yaratılmasında da bilfiil faaliyetini devam ettiren değişim gelişim ve dönüşümün rahat anlaşılması ve kabul görmesi için iki şeyin birlikteliği nurun ala nurdur. Değilse bile bir şeyin olması lazım. Ya İlmi deney ve deneyimlere sahip veya tahkiki bir imana sahip olmak lazımdır ki bu ilahi muazzam değişim sureci anlaşılıp kabul görsün.
Şimdi bir noktaya temas etmeden geçemeyeceğim. İlk insanın yaratılışını izah etme hususunda güya ilerici(!) geçinen evrimciler tamamen çıkmaz bir yoldalar. Bunu kendileri de bazen ilmi gereklilik olarak bazen itiraf etmek zorunda kalıyorlar. O hâlde, ilm-i kelamın şöyle bir kaidesi vardır. "Yapan bilir, bilen konuşur." Herhangi bir hususta bir icat ile ilgili öncelikle mucidin/yapanın beyanına kulak vermek gerekir. O halde insanın şeksiz, şüphesiz, şeriksiz yaratıcısı olan Allah(cc) insanı topraktan yarattığını bildiriyor ona kulak vermek, inanmak ve amel etmek her bir bireyin birinci derecede görevidir..
"Muhakkak sizi topraktan yarattık..." (Hac, 22/5).
"Biz insanı en güzel biçimde yarattık." (Tin, 95/4).
Defalarca evrimcilerin insan yaradılışı ile ilgili evrim safsatalarını yazan, okuyan ve dinleyenlerin, bir defa da olsa Yaratan`ın evrim, devir ve devrim değişim hükümranlık fermanlarına bakmaları gerekmez mi?
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: