Kur'an ve Resule göre şehadetin mahiyeti 1
Şu anda ekser dünyada, bilhassa Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda, Hizbullah, Hamas, Taliban, Elnusra, İhvan, İşid, Bokoharem, Heştişabi, P.Karkeran, Öso ve daha nice savaşan örgütler ve onların muhatapları olan hegemonyalar, iktidar ve devletlerin ekseriyeti bu mücadelede ölenlere şehit, kalanlara gazi demektedirler. Oysa Yüce Rabbimiz(cc) Şöyle ferman buyurmaktadır:
"Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz şuurunda olamaz/hissedemezsiniz." (Bakara 154) Kur'an'da geçen bu meal ve manadaki tüm ayetler meydandadır.
Bu ayet-i kerime, şehitlere sıradan vefat edenler gibi “ölü” dememizi yasaklamakta ve onların maddi alemde fedarlıkları ve kahramanlıkları nedeniyle ve aynı zamanda geride bıraktıkları kutsal miraslarından dolayı ve gerekse ahiret noktasında nebilerle resullerle haşir olmaları ve Rehim'i muamele görmeleri bakımından ölü olmadıklarını beyan buyurmaktadır. Begavi, Hazin ve Ruhu’l Beyan tefsirlerinin rivayet ve beyanlarına göre, bu ayet-i kerime Bedir Şehitleri hakkında nazil olmuştur ki, onlar on dört kişi idi.
Aslında her ayetin nüzul sebebi ve her Hadisi şerifin ifade nedenleri vardır. Bu ayetin iniş sebeplerinden biri de o gün İnsanlar, Allah-u Teâlâ’nın yolunda öldürülenler için: “Filanca öldü, dünyanın lezzeti ve nimeti ondan geçti.” derlerdi.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak bu Ayet-i Celileyi indirerek, onların hakiki manada diri olduklarını, Allah'(cc)ın katında, yüce ve ali makamlarda daha hayırlı bir şekilde hayat sürdüklerini ve ölü olmadıklarını ifade ederek ortaya koydu..
Şehitlerin ölü olmayıp diri oldukları gerçeği yine Kur'an'ı Kerimin Al-i İmran suresinde şöyle beyan buyrulmaktadır: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler; Rab’leri katında rızıklanırlar. Allah'ın fazlından verdiği nimetlerle mutludurlar. Ayrıca, henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir korku ve keder bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah’tan gelen bir nimet ve keremin müjdesi ile sevinirler. Muhakkak ki Allah-u Teâlâ müminlerin ecrini zayi etmez.” (Al-i İmran 169-171)
Evet, bu diriliğin mana ve mahiyeti hususunda müfessir, müçtehit bir kısım âlimler farklı anlamış veya azda olsa bazı hususları farklı beyan buyurmuşlardır. Âlimlerin ekserisi, “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.” ayetini delil getirerek şöyle demişlerdir: “Şehitler hem ruh hem de cesetle diridir, ancak bu durum tıbbi, biyolojik, sosyolojik, arkeolojik, psikolojik, fiziksel ve kimyevi boyutlarıyla nasıl izah edileceği hususunda biz bunun mahiyetini bilemeyiz.” demişlerdir.
Bu manada, Bediüzzaman Saidé Kürdi Hazretlerinin güzel bir izahını günümüz Türkçesiyle sizlerle paylaşmak istiyoruz:
“Dördüncü Tabaka-i Hayat: Şehitlerin hayatıdır. Kur’an’ın hükmüyle, şehitlerin diğer kabir ehlinin üstünde bir hayat tabakaları vardır. Evet, şehitler dünya hayatlarını hak yolda feda ettikleri için, Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden onlara dünya hayatına benzeyen fakat kedersiz ve zahmetsiz bir hayatı, berzah âlemi denilen kabir hayatında ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız, kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, tam bir saadetle lezzet alıyorlar, ölümdeki ayrılığın acısını hissetmiyorlar.
Diğer kabir ehlinin her ne kadar ruhları bakidir; fakat onlar kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet şehitlerin lezzetine yetişemez. Nasıl ki iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir, aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. ‘Ben uyansam şu lezzet kaçacak.’ diye düşünür. Diğeri ise rüyada olduğunu bilmiyor; hakiki bir lezzet ile saadete mazhar olur.
İşte, berzah âlemindeki diğer ölüler ile şehitlerin hayatı arasında böyle bir fark vardır. Şehitler öldüklerini bilmedikleri için, o âlemden tam lezzet alırlar. Ehl-i imanın diğer ölüleri ise öldüklerinin ve âlem-i berzahta olduklarının farkındadırlar. Bu sebeple aldıkları lezzet, şehitlerin lezzetine yetişememektedir.
Hadsiz vakıalarla ve rivayetlerle, şehitlerin bu hayat tarzına mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve katidir. Hatta şehitlerin efendisi olan Hazret-i Hamza (r.a.) mükerrer vakıalarla, kendisine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakıalar, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.
Hatta ben kendim, Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehit olduktan sonra, üç aylık bir mesafede esir olduğum bir zaman, defnedildiği yeri bilmediğim hâlde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz/yerin altında bir menzil suretindeki kabrine girmişim.
Onu şehitlerin tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor, fakat Rus’un istilâsından çekindiği için, yeraltında kendine güzel bir menzil yapmış.
İşte bu cüz’i rüya, bazı şartlar ve emarelerle, şehitlerin ölmediklerine ve onların diri olduklarına bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.” (RNK: Mektubat; 1.M)
Devamı gelecek...
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: