İnsanlar tarih boyunca kötü şeyleri birbirlerine bakarak yapmaya çalışmışlardır. Kendilerini temize çıkarmak ve aklamak için daima birilerini karalama ihtiyacı duymuşlardır. Çünkü kendilerini aklamak için kendi savunmalarını yapmaktan o kadar acizler ki başkalarını karalayarak temize çıkacaklarını düşünmüşlerdir.
İyi şeyleri kendinden bilen insanoğlu beklenmedik bir hatayı başkasına yüklemekten hiç geri kalmamışlar gelin Avrupa'da önce iyi olarak bilinen daha sonra yaşanan tepkilerden dolayı kötüye giden durumun başkasına yüklemek için nasıl uğraştıklarını hep birlikte görelim.
O bir Afrikalı’ydı, Kongo'lu bir gençti. Boyu 1.49, 46 kiloydu.. 23 yaşında, evli, bir çocukluydu. Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı. Adı Oto Benga’ydı.. Kendi dilinde manasi “Dost” demekti. Bir gün nehirde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı Samuel P. Verner’di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar. Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York’ta gün ışığıyla buluştu. Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. Her gün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906’ydı. Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu. Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi.
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu. Nedeni New York Times Gazetesi’nde çıkan bir haberdi. Şöyle yazıyordu. “Vahşi adam Bronx’da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor. İnsanın ilk ataları ile bir arada. Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.
Gazete haberine bir de not eklemişti. “Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga’nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir." Oto Benga’yı önce hortumla yıkadılar. Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular. Kucağına Dohong adlı yavru orangutanı verdiler. Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi. Oto Benga da onları. Yüzünde garip bir ifade vardı. Hüzün ve kin. Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı.. Hergün saatlerce poz verdiler. Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti. Bazıları kafese kemik atıyordu. Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı. Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu. Oto Benga’ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı. Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar. Yüreklerin kulakları sağırdı. Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga’yı serbest bıraktı.
Pantalon, ceket giydirdiler. Ayak işlerinde çalıştırdılar. Tarih 20 Mart 1916 idi.. Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Çünkü ölüm onun için özgürlüktü. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı. Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi. Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu. Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler.. Söyledikleri doğruydu. O yıllarda uygar medeni denilen Avrupa’nın birçok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgart, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde Afrika’dan kaçırılan insanlar sergileniyordu, diğer insanların eğlencesiydi. Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçelerinin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı. 1960’lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti. Ama modern insanlar. Kör ve sağırdı. Bugün dünyaya çağdaşlık, medeniyet ve insan hakları nutukları atan alçaklar, dün insanları köle diye satanların, bugün petrol için ırak ve Suriyelilerin üzerine bomba yağdıranların ta kendileri... Mehmet Akif ne güzel demiş, "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" Batılılar bugünkü Şatafatlı hayatı sömürdükleri mazlumların kanlarına, altın ve elmas madenlerini çalıp açlıktan öldürdükleri, köle yapıp sattıkları Afrikalı çocuklara borçlular... İyi ki cehennem var ve zalimler için yaşasın cehennem...
Yorumlar
Kalan Karakter: