Yaşanan olaylardan sonra sırf bir izm'in damgasını yememek için artık yazma konusunda gazeteciler çok büyük bir tereddüttün içerisine girdi.
Çoğunluğun gittiği yolun doğruluğunu tartışan gazeteciler marjinal sınıfa girdi. Çoğunluk peşine takılıp gidenler ise boyun bükenler, kalemini satılığa çıkaranlar grubuna dâhil oldu.
Peki, suç kimde?
Neden basın hep bir damga yemek zorunda?
Basın bunu hak edecek ne yaptı?
Basın demek taraf olmak veya birilerine yardakçılık etmek değildi eskiden. Basın; eskiden kendisi zaten bir taraftı, halkın tarafıydı.
Doğruları açık açık söyleyebiliyor, yazabiliyordu.
Şimdi bir basın mensubu ince eleyip sık dokumak zorunda kalıyor. Bazı medya patronları basını bir ticarethane şeklinde kullanıyor o ayrı mesele. 3 yıl bir basında çalışıp site açıp ona buna saldırıp para aldıktan sonra ömür boyu yardakçılık yapanlarda var tabi. Ama onlar günün insanı kaç paralık insanlar olduğu her yerde belli ediyor, fiyatları alınlarında yazıyor zaten.
Gerçek gazetecilere gelince gerçekten boğazlarını yırtıyorlar, gerçekleri söyleye söyleye. Ama nafile gerçekleri söyleyen sevilmez ve dışlanır bu devirde. Muhakkak bir gruba bir ...izm'in içinde olman lazım ki ona göre yazdıkların ciddiye alınsın, öyle bir algı oluştu.
Gerçek bir adam! Ki adam diyorum ayakları yere sağlam basan, özgüven sahibi o özgüvende katıksız içten gelen bir saygının sonucudur ki, kimseye boyun eğmeyen, mesleğin onurunu ayaklar altına alacak işlerin içinde olmayan, kalemini satmayan, çokça dertli, yüzünde hem hüznün ki bu hüzün gerçek bir yaşamdan gelir. Hemde yüzünde tebessüm ki bu tebessüm doğruları yapmanın mutluluğundan kaynaklanır. Velhasıl-ı Kelam; Dünyanın tüm aldanışları sizin olsun, bize dik bir duruş, sağlam bir kalem, bir bardak çay, bir de güzel sevda yeter.