Yalanlarla dolu yaşadığımızı bu dünyada hakikatin peşinde olmak, çoğunluğun inandığı yalanlara boyun eğmemek tadına varamadığımız bir duygudur. Yaşanan o kadar olaya karşı kafasını kuma gömenlere inat gerçekleri bas bas bağırmak ne kadar onur vericidir bilemesiniz.
Hakikatin yüzü peçelidir dostlar. Çoğu zaman bize boynu bükük olarak yanaşır. Sadece özel insanlara da değil. Hepimize dokunur. Ancak öyle bir dokunur ki, biz onu ya hor görür ya da yüzüne bile bakmayız. Çünkü bize kendi tabularımızdan yaklaşır. Düşman gördüğünüz fikirler ve insanlardan gözükür. Biz ise dinlemeyi bile tercih etmeyiz. Kalıplaşmış bir zihin içinde hapsolup gideriz. Ona ilk dokunuş, dinlemek ile başlar. İhtiyacı olan bir insanın elini tutarak ona dokunabiliriz. Toplum için faydalı işler başararak onunla karşılaşırız. Onunla karşılaştıktan sonra ise farkında bile olmadan iyileşmeye başlarız. Ruhumuz yavaş yavaş yıkanır. Kaygılarımız azalır. Kendimizi daha ferah hissederiz. Yalnız hakikat bizi filozof yapmaz. Filozoflar sadece hakikatin dedikodusunu yapar. Hakikat kelimelere indirgenemez zaten. O sadece yaşanır. Kendi içindeki kavgasını bitiren ve dinginliğe ulaşan kişi, hakikati tanımıştır. Bir iddiası olmadan huzurla yaşayıp giderler. O halde hakikat aslında bizim hep çevremizdedir. Onu çok uzaklarda aramamıza gerek yok. Asıl sorun, hakikatin nerede olduğu değil, onu görecek gözümüzün olup olmadığıdır. Bu anlamda hakikati aramaktan öte, bakış açımızı değiştirmeliyiz. Eğer bize yardım isteyen bir el uzanmışsa ve biz onu ters teptiysek, hakikati aramak için yüzlerce felsefe kitabı okumanız oldukça gülünçtür. O kitaplar yalnızca hakikatin dedikodusunu yapar. Halbuki hakikat hayatın içindedir, hatta hayatın ta kendisidir. Karşılaştığımız zorluklar ve onlara verdiğimiz tepkilerdir. Ancak hakikat oldukça nazlıdır. Herkese öyle yüzünü göstermez. İlk bakışta oldukça çirkin gözükür. Ancak şikayet etmek yerine çözüm bulursanız o çirkinlik birden güzelliğe dönüşür.
Bu yazının kendisi de aslında hakikatin dedikodusunu yapmaktan ibaret. Hakikati çok da fazla aklımızla kurcalamamak lazım. Demek istediğim şu ki; yaşayalım dostlar, yaşayalım. Bizden yardım isteyen bir el uzandıysa, o eli tutalım. Hor gördüğümüz grupların içine daha çok girelim. Makam sahipleri ile zaman geçirmek yerine daha fazla hastanelerde, devlet korumasındaki çocukların ve mültecilerin yanında, hayvanların sevgisinde, gönüllü çalışmalarda ve gecekondu mahallerinde vakit geçirelim. Sadece o koridorlarda ve sokaklarda gezmek için bile bizi iyileştirir. Sonra çirkin sandığınız bir kişiye yaklaşın. Kağıt toplayan gençlerin ne kadar onurlu ve emek dolu bir yaşamları olduğunu görelim. Suriyeli diye kınadığımız bir babanın, aslında çocukları için nasıl çaresizce çırpındığının farkına varalım. Lösemi hastası bir çocuğun hastane odasında kurduğu ve sizin zaten sahip olduğunuz oldukça sıradan hayalleri dinleyelim. En basitinden sokakta aç bir kediyi besledikten sonra size kendisini sevdirmesindeki huzuru hissedelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: