Toplum olarak ne kadar iletişime açığız
Merhaba çok kıymetli okurum, bu hafta ki yazımda toplum olarak ne kadar iletişime açığız onu sizlerin huzuruna sereceğim. Gerek toplumsal gerekse bireysel tabanda düşündüğümüzde insani fikirler ve iletişime gösterilen hassasiyet yok denecek kadar azdır.
Bir defa şunu açık yüreklilikle söylemem gerekiyor ki, 1950lerin ya da daha geriye gidersek cumhuriyet döneminin o insani değerleri ve toplumun entelektüel yapısını kaybetmişiz.
En basitinden bireylerin bir birleriyle olan iletişimleri ve birbirlerine olan düşünsel saygınlık ve tevazuları yozlaşmış ve her birey ne olursa olsun kendi haklılığı uğruna gerek argo gerekse türlü laf cambazlığına başvurup haklı olamaya çalışmaktadır. Toplum olarak az okuyan bir yapımız olduğu da kesindir.
Karşılıklı olarak sohbetlerimizin ölçüsünü ya kaybederiz ya da yine benim dediğim doğrudur ilkesiyle karşı tarafın sınırını çiğneriz.
Aslında bu sadece bireyler ve topluma yüklenmiş, ekonomik ve sosyokültürel durumu gözler önüne seren bir toplumun düşünsel özetidir.
Az okuyan kendini bilgin sanan bir toplum düzenimizin olduğunu üzülerek söylemek durumunda olduğumu da unutmayınız.
Amacım kişiyi bireyi pohpohlayıp yüceltmek değildir, İlk yazım da belirtiğim gibi her zaman iyiyi güzeli anlatmak ve gerektiğinde olumsuz yönlerimizi de ortaya koymak mecburiyetinde olduğumu da tekrar hatırlatmak durumundayım.
Neden 1950ler? Yazımın en başında örnek gösterdiğimin altını çizmekte yarar var, o zamanlar insanların kurdukları cümleler ve konuşurken ki hal ve tavırları insanların yüreğine dokunur ve bir saygınlık abidesi örneği ortaya konulduğu hal ve durum da bize yansıtılır.
Özellikle siyah beyaz, toplumumuzun bağrında kopmuş ve yine toplumumuzu yansıtan filmleri izlemişseniz, inanların orada ki diyalogları ve beden dili hal ve tavırları, o dönemin toplumun kültürel yapısını bize yansıtıyor.
Günümüzde bırakın toplumu, yani şu anki sosyal çevreyi, televizyon kanallarındaki sohbetler, siyasi tartışma programları, spor programları, herkes bir birini incitme ve haklı olma telaşında değil midir?
Böyle bir durumun ne topluma faydası vardır nede toplumu iyiye doğruya yöneltecek bir vasfı olur.
Bize düşen yine de bu durumun esiri olmamak ve kendimizi her zaman düşünsel ve fikirsel olarak geliştirmektir diyorum ve bir sonraki haftada yine güzel bir konumuzla buluşmak dileğiyle esen kalın sayın okurlarım…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: