Acı; İnsanı yoğurur, Acı; insanı pişirir, acı ile yanmış yüreğin közü yanaşsa, sizi yakmaya değer. Geçtiğimiz ay 6 Şubat’ta saatler 04:17’yi gösterdiğinde ülkece büyük sarsıntıyla uyandık. O anı tekrar tekrar anlatıp bazı yaraları tekrar kaşımak istemiyorum. Büyük bir felaketti, Rabbim bir daha yaşatmasın duası ile, Allah’tan gelen cefada olsa baş göz üstüne diyorum. Biz Bölgede olduğumuzdan dolayı ilk defa ölümü bu kadar kendimize yakın hissettik, ülkece yaralarımızı sarmaya devam ediyoruz. On binlerce evladını kaybetmiş ülke, her ferdinin türlü türlü kendine ait hikayeleri vardı.
Türlü yaşam meşakkatleri, yarına dair planları, umutları, yaşayacakları bir çok şey,… O gece itibari ile yarım kaldı. Ben bu hikâyede enkaz altında ailesi ile birlikte yaşama veda etmiş Hüseyin Uslusoy’un hayat hikayesinden sizlere bahsetmek istiyorum. İki binli yılların başlarıydı ; ÖSYM sınavına gireceğimiz okulun önünde bekliyorduk ; o sırada tanıştık Hüseyin ile, annem tanıştırdı annemin halasının torunu oluyordu ; Aynı sınav merkezinde sınava girdik, O Fen Edebiyat Fakültesinde Biyololoji Bölümünü kazanmıştı. Orda okudu, aynı bölümde okuduğu Burcu ile dünya evine girdi.
Akabinde Polis olduğunu duydum sonra bir çocukları oldu adını Emir koydular . Uzaktan da olsa haberlerini alıyordum. Çünkü uzakta olsa akrabamızdı. Kader bu ya bende devamındaki senelerde Hüseyin’in teyzesi kızı ile evlenmiştim. Hüseyin’le daha yakın konuma düşmüştük. Düğünümüze gelmişti çok kez de birlikte oturup kalkmıştık. Benim kayınvalidem Hüseyin’in teyzesi olması hasebi ile ister istemez birbirimizin durumlarından haberdar oluyorduk. Kendisi başta Şırnak ilinde Emniyet mensubu idi, daha sonraları sınır dışı operasyonlara da katılmıştı. Ben de polis çocuğu olmam sebebiyle Hüseyin hep bizim için daha farklı bir yerdeydi. Zaten ilk günden beri hem olgun hem dürüst ve babayiğit tavrıyla ilk intibasını bana yansıtmıştı. Hayattaki duruşuda öyleydi, fedakâr ve alçakgönüllü, sevecen vatanına, milletine aşık, namazında, niyazında derler ya, dört, beşlik bir adam, yarına hep umutlu bakan bir şahıstı, belki de aynı yaşta oluşumuz ve aynı jenerasyonda bulunuşumuz görüşlerimiz açısından daha da yakınlaştırıyordu bizleri.
Gel zaman, git zaman en son görev yeri olan Hatay ‘a tayini çıkmış, yaklaşık 3 senedir Hatay’da ikamet etmekteydi. Kendisi Şanlıurfalıydı, Urfalı olmasının yanı sıra, tam bir Urfaspor aşığıydı. Haberlerini hep alıyorduk, iyilerdi, düzgün bir hayatları vardı, 1 tane çocukları kendi hallerinde sıradan ama güzel bir hayat sürüyorlardı, sonra o hazin son geldi, depremde binaları yıkılmış, enkaz altında kalmışlardı, 5 gün boyunca uyumaksızın umutla hayatta olduklarının haberlerini almak istiyorduk, 6. gün enkaz yerinde cansız bedenlerine ulaşıldı. Bu satırı yazarken bile acısını yüreğimde hissediyorum. Hüseyin, eşi Burcu ve oğulları Emir, hazin bir şekilde yaşama veda etmişti. Mukadderat demekten başka bir şey bulamıyorum. Bu yazıyı yazarken o anları tekrar tekrar yaşayacağıma ihtimal vermemiştim. Belki deprem olmasaydı, hayatlarına kaldıkları yerden, kurdukları plan üzerine ertesi günü ve sonraki günlerde devam edeceklerdi, belki başka şehre tayin isteyeceklerdi, belki, bu yaz farklı bir tatil planı yapmışlardı, belki de hafta sonu onlar için çok güzel geçmişti de Pazar gününün son günleri olduğunu bilmeden son kez sofraya oturmuşlar, son kez TV açıp izlemişler, belki de son kez birbirlerine sarılıp dans etmişlerdi. Kelimeler bu sondan dolayı anlamsız kalıyor.
Dedim ya acı insanı hem pişiriyor hem yoğuruyor hem de hayatın ne kadar anlamsız olduğuna dair sözcükler fısıldıyordu. Ama ben olaya öyle bakmıyorum. Hüseyin gerek Şırnak’ta gerekse sınır dışı operasyonlarında aslanlar gibi görevini başarıyla sürdürmüştü. Madalya almamıştı belki. İşte ona madalyayı, “Allah” eşi ve çocuğunu da birlikte huzuruna çıkararak kendisi takdim edecek. Biz birbirimizi ne kadar seversek sevelim emin olun ki Allah bizi bizden daha çok seviyor. Hüseyin’de aynı şekilde biz ne kadar seversek sevelim, kesin tabir olunur ki Allah daha çok seviyormuşta o yüzden yanına almış. Hüseyin Kardeşim cennette buluşmak dileği ile…
Bu yazıyı başta Babası Sedat Uslusoy, Annesi, Reşide Uslusoy ve Kardeşleri, Eda ile Hasan’a itfahen, dahası Eşim Nida Özdilek ve Hüseyin’i çok seven kuzenlerine armağan etmeyi bir borç bilirim. Hayat yazamayacağımız kadar çok kısa, her günümüz son gün olabilir. O yüzden birbirimize çok sarılıp, çokça kucaklayacağız. Yazımı bitirmeden önce son olarak umudunuzu hiçbir zaman kaybetmemeniz dileğiyle.
Sloganımız, “Her günü son günümüzmüş gibi yaşayarak, kırmadan, kırılmadan, yarınlara tebessüm bırakmak” olsun. Bir daha ki yazımızda görüşmek dileği ile hoşça kalın dostça kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: