Ölüm dediğimiz olay gerçekten de çok yakınımızda. Burnumuzun ucu, ensemizde dediğimiz kısımda konaklıyor olmalı ki; ne zaman ortaya çıkacağı belli olmuyor.
Aniden var, aniden yok.
Bir yere ulaşmak için, rüzgâr ne yöne dönerse karşı durmaz, o yönde ilerleriz. Daha kolaydır çünkü. Hayat gibi. Ölüm bizi ne yana çağırırsa o yöne gideriz. Huzur, mutluluk dediğimiz duygu durumlarına ise yüzümüzü çevirip, ters istikamette ilerliyoruz.
Zor muydu sizce düşünmek. İki dakika olsa ölümü düşünmek. Toprak olacağımızı bilmek. Hani derler ya topraktan geldik, toprağa gideceğiz. O hesap iste. O güne kadar saygı ve hoşgörü içinde yaşasak. Yaşamaya çalışsak.....
Biz, insanoğlu…
Bazı şeylerin değerini, kıymetini, anlamını yitirdikten sonra yada başımıza gelince anlıyoruz. Halbuki erkenden düşünsek ne kaybederiz ki?
İç huzur, mutluluk, kafa rahatlığına nasıl sahip olunur diye bir soru sorsam, adam akıllı cevap verecek huzurlu biri bulamam. Ölüm ne yana düşer desem?
-Yaşıyoruz işte Allah’ın dediği olur.
Ölüm kalbimize düşer. Yakınımız ölürse kalbimiz sıkışır, biz ölürsek kalbimiz durur, ölümü düşünürsek ölümün soğuk yanı kalbimizi üşütür. Nitekim her ölüm kalbimizi esir alır.
Diyorum ya başa gelmeden bilinmiyor diye, gerçekten düşünmüyoruz bile. Dünya hevesine o kadar kapılmışız ki, burnumuzun ucunda olan olayla uyanıyoruz.
Şimdi benimde dediğim gibi; Allah’ın dediği olur.
Bu ölümlü dünyada hayatın içinden var olan her şeyin kıymetini bilin.
Yorumlar
Kalan Karakter: